Kayıtlar

Marangoz | Yaşanmış Bir Öykü

Resim
“Allah kerim!” dedi Marangoz, başka da bir şey söylemedi. YILLARIN marangozuydu. Saçlarını o küçük atölyesinde ağartmıştı. Eskisi kadar işi yoktu artık. Fabrika mamulü eşyalar piyasayı istila etmişti. El işi özel imalat meraklıları dışında kimse gelmiyordu dükkânına. Hani neredeyse birer sanat eseri olan masalar, sehpalar, kitaplıklar yapar, geçimini bununla sağlardı. En iyi tahtaları kullanır, görülmedik bir . özenle çalışı rdı. Tahta mı gerekiyor, keresteciye mutlaka kendisi gider; ceviz, gürgen, çam cinsinden en iyi tahtaları bizzat seçip alırdı. Üzerlerinden en az bir yıl geçmedikçe bu tahtaları asla kullanmaz, kurumalarını beklerdi. Bu yüzden de yaptığı eserlerinde en küçük bir ayrılma, eğilme, bükülme olmazdı. İmal ederken pek az çivi kullanırdı, “Demir çivi eşyanın ömrünü kısaltır” derdi. İşinde gayet titizdi. Az konuşur, sorulan sorulara kısa cevaplar verir, ücret konusunda hiç pazarlık etmezdi. Tanıyanlar bilirlerdi bu huyunu, tanımayan müşteri gelir de fiyata itiraz ederse, s...

Sevgili Muhterem Babacığım. Hüzün dolu bir ÇANAKKALE mektubu

Resim
”Mukaddes bir huzura” 18 Ekim 1915 Pazartesi 2009 yılında Prof. Haluk Oral'ın ortaya çıkardığı,  Kazım Karabekir komutasındaki 14. Tümen'de görev yapan Yedek Subay Kemal Efendi tarafından Kerevizdere'den babasına yazılan 18 Ekim 1915 tarihli bu mektup, 41. Alay 2. Taburun birinci bölük birinci takım komutanı Hasan Çavuş'un kahramanlık hikayesini 98 yıl sonrasına, günümüze taşıyor. Mektubun latin alfabesine çevrilmiş tüm metni şöyle:  ”Mukaddes bir huzura”  18 Ekim 1915 Pazartesi Sevgili Muhterem Babacığım;           Buğday benizli, açıkgöz, henüz ter bıyıklı, uzunca boylu çatık ve siyah kaşlı;kalbi vatan aşkıyla dolu asker Erzincanlı Hasan Çavuş Kırbirinci Alay’ın İkinci Taburu ‘nun Birinci Bölüğü Birinci Takım kumandanı.Hasan Çavuşun göğsünü 7 Eylül 1915 hücumunda gösterdiği fedakarlık dolayısıyla aldığı Harp Madalyası süslüyor.Yüzündeki saflık Anadolu’nun asil pak yavrusu olduğunun delili.           14 Ekim 1915 gec...

Suçlu yetiştirmenin 8 basit kuralı

Resim
Bir çocuğu geleceğin suçlusu yetiştirmenin 8 basit kuralı 1 Küçükken daha, çocuğa ne isterse vermeye başla! Ki, herkesin onun geçimini sağlamakla mükellef olduğuna inansın... 2 Fena sözler söylediğinde gül! Ki, kendisinin akıllı olduğuna i nansın... 3 Ona düşünmeyi, beynini kullanmayı öğretme sakın! Bırak, on sekizine gelince kendisi karar versin... 4 Yerde bıraktığı her şeyi kaldır:kitaplarını, giysilerini, pabuçlarını...Onun için her şeyi sen yap! Ki, sorumlulukları hep başkalarına yüklesin... 5 Onun önünde sık sık kavga et! Ki, bir gün aile parçalanırsa pek de şaşırmasın... 6 Ona istediği kadar harçlık vermekten kaçınma! Asla kendi parasını kazanmanın ne demek olduğunu öğrenmesin... 7 Yiyecekmiş, içecekmiş, konformuş, tüm arzularını yerine getir! Ki, istediklerini her zaman elde etmeye Şartlansın... 8 Komşulara, öğretmenlere, polise, vs. karşı hep onun tarafında ol! Ki, hepsine karşı ön yargılarla davransın... Evet evet, bütün bunları yap! Ki, günün birinde onun başına bir bela geli...

Sağlığımız Dinimiz ve alkollü içkiler

Resim
Dinimiz ve alkollü içkiler Sual: Şarabın, Biranin alkollü içkilerin, sağlığa faydalı olduğu, dozunda içki içmenin günah olmadığı söyleniyor. İçkinin dinimizdeki yeri nedir? CEVAP  Kur'an-ı kerimde, hadis-i şeriflerde hamr kelimesi geçer. Hamr = alkollü içkidir. İçkinin, çeşitli hastalıklara yol açtığı, aklı azalttığı, karaciğeri bozd uğu, beyni ve sinirleri harap ettiği, ilmi olarak defalarca tespit edilmiştir. Bir kimse, müslüman olmasa bile, sağlığa olan zararından dolayı içkiden uzak durmalıdır! Müslüman ise, sağlığa hiç zararı olmasa da, tek damla içmemelidir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki: (Ey iman edenler, içki, kumar, putlar, fal okları şeytanın necis işleridir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık hepiniz vazgeçin!) [Maide 90,91] Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İçkinin haram olduğuna dair kesin hüküm indi.) [Müslim] (İhtimar [alkol teşekkül...

Teşrik Tekbirleri Nedir, Ne Vakit Söylenir?

Resim
Teşrik Tekbirleri Nedir, Ne Vakit Söylenir? Kurban bayramının birinci gününe yevm-i nahir, diğer üç gününe ise eyyâm-ı teşrik denir. Bayramdan evvelki güne ise yevm-i arefe (arefe günü) denir ki Zilhicce`nin 9. günü olmaktadır. Ramazan bayramında arefe yoktur. Arefe gününün sabah namazından itibaren bayramın 4. günü ikindi namazına kadar 23 vakit farz namazını müteâkip birer defa اَللّهُ اَكْبَرُ اَللّهُ اَكْبَرُ لاا اِلهَ اِلاَّ اللّه وَاللّهُ اَكْبَرُ اَللّهُ اَكْبَرُ وَلِلّهِ الْحَمْدُ Allahü Ekber Allâhü Ekber Lâ ilâhe İllâllahü Vallâhü Ekber, Allâhü Ekber ve Lillâhi`l-Hamd şeklinde tekbir alınır. Bunlara teşrik tekbirleri denir. Anlamı şöyledir: “Allah herşeyden yücedir, Allah herşeyden yücedir. Allah’tan başka İlâh yoktur. O Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir. Hamd Allah’a mahsustur”. Teşrik tekbirleri fakîhlerin çoğuna göre, namaz kılmakla mükellef herkes için vâcibtir. Sünnettir diyenler de vardır. Teşrik tekbirleri günlerinde namazı kazaya kalan bir kimse, bu n...

Osmanlı'da Kurban Bayramı

Resim
KURBAN BAYRAMINDA SARAY’DA YAPILAN MERASİMLER VE BAYRAM ALAYI Padişahların bayramın birinci günü sabah namazını Peygamber Efendimizin (s.a.v) Hırkasının bulunduğu Topkapı Sarayının Hırka-i Saadet Dairesinde kılmaları adet idi. Burada Darüs saade Ağası ile Silahdar Ağa ve diğer Padişah yakınları ile ilk bayramlaşmasını yaptıktan sonra saltanat elbisesini giyer ve Saray İmamları ile Hekimbaşı da hünkarın bayramını orada tebrik ederlerdi. Padişahın hazırlanması esnasında Hazine Kethüdası ile diğer Saray Ağaları hünkâr tahtını getirip gerekli süslemelerini yaptıktan sonra Babüssaade önüne koyarlardı. Bu sırada Ayasofya Camiinde sabah namazını kılmış olan ve teşrifata katılacak kimseler Kubbealtı civarında toplanmış olurlardı. Merasim vaktinin geldiği, Silahdar Ağa vasıtasıyla hünkâra bildirilince Padişah bulunduğu yerden kalkıp önce arz odasına gelir biraz orada dinlenirdi. O sırada merasimin sonuna kadar kesmemek üzere mehter takımı çalmaya başlardı. Daha sonra hünkâr, Arz Odasından çıkıp...

KELİME-İ ŞEHÂDET'İN AĞIRLIĞI

Resim
Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: أشهد أن لا إله إلا الله و أشهد أن محمد رسول الله. 'Azîz ve Celîl olan Allah Teâlâ kıyâmet günü, ümmetimden bir adamı halkın içerisinden alır ve onun için doksan dokuz adet büyük defter açar. Her defter, gözün alabildiği kadar büyüktür. Allah Teâlâ adama sorar: ' Bu defterde yazılı olanları inkâr ediyor musun? Muhâfız kâtiplerim (olmadık şeyler yazarak sana) zulmetmişler mi? Kul: ' Ey Rabb'im, hayır, (hepsi doğrudur!) der. Allah Teâlâ sorar: ' (Bunları işlemenden dolayı beyan edeceğin) bir özrün var mı? Kul: ' Hayır, ey Rabb'im, der. Azîz ve Celîl olan Allah Teâlâ: ' Evet, senin bizim yanımızda (büyük ve makbul) bir de hasenen (iyiliğin) var. Biz bugün sana zulmetmeyeceğiz! buyurur. Hemen bir kart çıkarılır. Üzerinde, 'Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah (Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Ve şehâdet ederim ki, Muhammed Allâh'ın Resûlü'dür)' yazı...

İstanbuldaki En Eski Yapı

Resim
Ön ce bir hikaye ile basliyalim Dikilitaş  Efsaneye göre At meydanı'nda bulunan Dikilitaş'ın dibinde bakırdan tılsımlı bir el varmış. Hangi tüccar İstanbul'a mal getirecek olsa doğrudan Dikilitaş'a gider, mala biçtiği değerin tutarını elin içine koyarmış. Bu bakır el malın gerçek değerini avucunu kapatarak bildirirmiş. Günlerden bir gün, Anadolu'dan gelen bir tüccar satmak üzere yanında getirdiği bir atla birlikte Dikilitaş'a gelmiş ve atın bedelini söylemiş: "On bin akçe". Sonrasında bakır ele parayı saymaya başlamış. Ancak konulan para kırk akçeyi bulduğunda el kapanmış. At tüccarı bu duruma çok öfkelenmiş. "Kırk akçe ne demek ben bunu on bin akçeye bile vermem. Ben bu eli şöyle yapar böyle ederim diyerek öfkeyle sövüp saymış sonra da hırsını alamayıp bir vuruşta eli kırmış.Çevredeki kollukçular derhal adamı yakalayıp boynunu vurmuşlar. İki gün geçmeden de at ölmüş derisi de kırk akçeye satılmış. Dikilitaş'ın Serüveni               ...

Osmanlı sarayında zehirlenme tehlikesi

Resim
IV. Mehmed ve sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşada merdebani kullanırdı Tarih boyunca hükümdarlara ve devlet adamlarına karşı yapılan suikastler arasında en sık rastlanan yöntem zehir olduğundan Osmanlı sarayında da zehirlenme tehlikesine karşı bir takım önlemler alınırmış. Örneğin padişahın yemeğini ondan önce tatmakla görevli çaşnigirler  olası bir zehir tehlikesine karşı kendilerini padişaha siper ederler, yemekten ilk kaşığı mutlaka onlar alırlarmış. Çaşnigirler yeterli gelmemiş olacak ki zehri önlemek adına bir de Çin'den getirilen, içine zehirli yemek konduğunda renk değiştiren veya kırılan özel tabak, çanaklar kullanılırmış. Seladon veya daha yaygın adıyla merdebani denilen bu tabakların mani olduğu bir zehir vak'asına rastlanmamasına rağmen yüzyıllarca zehri ortaya çıkardığına inanılmış. Hatta o kadar önemsenirmiş ki kırılmamaları için Çin'den getirilirken gemiye veya hayvan sırtına konmayıp, özel taşıyıcılarla yaya olarak getirilirmiş. 1673 yılında Osmanlı toprakla...
WhatsApp Logo WhatsApp
İletişim
Vedat Bilik