Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır

Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) Tebliğ ve Terbiye Metodu


Alemlere rahmet olarak gönderilen Rasul-i Ekrem’in İslam’ı tebliğ etme ve insanları terbiye metodu, Kur’an’ın tayin ettiği ve sınırlarını çizdiği ilkeler doğrultusunda gerçekleşmiştir. Onun davetinin ve taliminin temeli, hikmete, güzel öğüde, merhamet ve yumuşaklık prensiplerine dayanır.

last prophet muhammad

Kur’an ona tebliğ konusunda şu öneride bulunmuştur: “Rabbinin yoluna hikmetle ve
güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et…” (Nahl, 16/125) Ayette geçen “hikmet” kavramı çeşitli anlamlara gelmektedir. Hikmet, sözde ve fiilde doğruyu tutturmak, varlıkların özündeki manaları ve Allah’ın emrini anlamak, varlık düzenindeki her şeyi yerli yerine koymak, doğru ve güzel işlere yönelmektir. Allah’ın emirlerini düşünmek ve ona uymaktır. Doğru ve hızlı karar verebilmektir. Allah’a itaattir. Doğruya iletmektir. (Geniş bilgi için bkz. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, 1971, II. 205–215)

Hikmet kelimesine yüklenen anlamlar çerçevesinde düşünüldüğünde Hz. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), en güzel, en hızlı, en verimli şekilde tebliğini sürdürmüştür. Sözü ve özü ile tam bir uyum içerisinde tebliğ vazifesini icra etmiştir. Rasul-i Ekrem, “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (Saff, 61/2–3) ayetlerinde bildirilen esaslara bağlı kalmış, Allah tarafından vahyedilen kuralları öncelikle nefsinde ve aile içerisinde hayata geçirmiştir. Zira o tebliğin başarılı olmasının, tebliğcinin hal ve hareketlerinin söyledikleri ile uyum içerisinde olmasına bağlı olduğunu biliyordu.

Hz. Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) tebliğdeki başarısını Kur’an-ı Kerim, onun muamelelerinde insanlara merhametli olmasına ve yumuşak davranmasına bağlamıştır. “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.” (Al-i İmran, 3/159) Görüldüğü gibi Hz. Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) risalet görevindeki başarısı, onun yufka yüreğe, müşfik bir kalbe ve tatlı bir dile sahip olması ile irtibatlandırılmıştır. Rasul-i Ekrem, bu sayede insanları etrafında toparlamayı başarmış, kendisini ve tebliğ ettiği dini sevdirebilmiştir. Onun tebliğ ve terbiye metodunu şu hadis veciz bir şekilde anlatmaktadır:

“Ey Aişe! Allah refiktir. Yumuşak davranmayı sever. Sert davranış karşılığında vermediğini, yumuşaklık karşılığında verir. Allah bütün işlerde yumuşak davrananları sever.” (Buhari, Daavat, 59; İsti’zan, 22; Müslim, Birr, 77; Ebu Davud, Edeb, 11; Tirmizi, İsti’zan, 12)

Eğitim ve öğretimin temelini sevgi oluşturmaktadır 


Yumuşak ve yumuşak üsluplarla verilecek eğitimin, daha etkili ve kalıcı olduğu bilinmektedir. Kendisinin kolaylaştırıcı bir muallim olarak gönderildiğini (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 328; İbn Mace, Mukaddime, 17) söyleyen Hz. Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem), yukarıdaki hadiste yer alan açıklaması, çağdaş eğitim sistemlerinin de en önemli kuralı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hz. Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisinden öğüt isteyen bir sahabeye defalarca, “Kızma, kızma, kızma” diyerek tavsiyede bulunması, onun tebliğinin ve öğretiminin temel esasının öfkelenmeme olduğunu göstermektedir. (Buhari, Edeb, 76; Tirmizi, Birr, 73)

Hz. Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) insanları Allah yoluna davet ederken, Kur’an’ın kendisine tebliğ konusunda yüklediği sorumluluğu yerine getirebilmek için son derece nazik ve sevecen bir tavırla hareket etmiştir. Onun bu metodunun insanlar üzerindeki muazzam etkisi aşağıdaki misalde bariz bir şekilde görülmektedir.

Bir genç Hz. Peygamber efendimizinden (sallallahu aleyhi ve sellem), “Ey Allah’ın Rasulü! Zina etmeme müsaade et.” diyerek izin ister. Olaya şahit olan ashab-ı kiramın, gencin bu tavrına canları sıkılır, onu azarlar ve susturmaya çalışırlar. Bunun üzerine Hz. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) gençten kendisine yaklaşmasını ve yanına oturmasını ister. Gence herhangi bir kimsenin, annesi, kızı, kız kardeşi, halası ve teyzesi ile zina etmesini hoş karşılayıp karşılamayacağını sorar. Genç, böyle bir duruma hoşnutluk göstermeyeceğini söyleyince Hz. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), “İnsanlar da, annesi, kızı, kız kardeşi, halası ve teyzesi ile birilerinin zina yapmasını istemez.” buyurur. Daha sonra Hz. Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem), elini gencin üzerine koyarak onun hakkında şöyle dua eder: “Allah’ım! Onun günahlarını bağışla. Kalbini temizle, namusunu koru.” Genç, bu hadiseden sonra böyle olumsuz ve kötü şeylere iltifat etmez. (Ahmed b. Hanbel, V, 257)

Günümüzde de İslam’ı tebliğ etmek, anlatmak ve kitlelere ulaştırmak için Hz. Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem), yöntemini uygulamaya muhtaç olduğumuz çok açık değil midir?


Yorumlar